You are currently browsing the tag archive for the ‘adalimumab’ tag.

Kinetics of viral loads and risk of hepatitis B virus reactivation in hepatitis B core antibody-positive rheumatoid arthritis patients undergoing anti-tumour necrosis factor alpha therapy. Ann Rheum Dis 2011;70:1719–1725.

Dünya nüfusunun üçte birinin hepatit B virüsü ile enfekte olduğu biliniyor. Geçtiğimiz 10 yılda yoğun aşılama kampanyaları sayesinde ülkemizde hastalığın görülme sıklığı önemli ölçüde azalsa da, halen toplumun yaklaşık olarak %5’inin bu virüsü taşıdığı bilinmekte. Hepatit B virüsü, kişiden kişiye kan yoluyla, cinsel yolla ve anneden bebeğe bulaşabilen, karaciğeri etkileyerek hepatit ve bunun bir belirtisi olarak sarılık oluşturabilen bir virüs. Virüsün bulaşmasını takiben hastaların büyük bir bölümünde vücudun savunma mekanizmaları virüsü temizlese de, virüsle karşılaşan kişilerin %5-10 kadarında hastalık kronikleşiyor. Hepatit B’nin kronikleştiği kişilerin ise yüzde 20-40’ı siroza yakalanıyor ve bunların da yaklaşık dörtte birinde karaciğer kanseri gelişiyor. Hastalığın sonuçlarının ciddiyetine rağmen toplumda olguların çok azına tanı konulmakta, ve pek çok insan Hepatit B virüsü taşıdığını bilmeden, tehlikenin farkında olmadan yaşamaya devam etmekte.

Yukarıda da belirttiğim gibi konunun toplum geneli için önemine ek olarak, bu durum çeşitli romatolojik hastalıklar nedeniyle (romatoid artrit, ankilozan spondilit, psöriatik artrit) anti-TNF grubu (infliksimab, etanercept, adalimumab) ilaç başlanılacak hastalar için ayrı bir önem göstermekte. Bu grup ilaçların vücutta uykuya yatmış durumda bekleyen hepatit B virüsünü uyandırarak (reaktive ederek) yeniden iltihap yarattığı, ilaçların kullanıma girmesinden kısa bir süre sonra fark edildi. Böyle durumlar anti-TNF grubu ilaçların kullanımına engel değil ancak hastaya bu ilaçlar ile beraber hepatit B virüsü için de tedavi başlanılması gerekiyor.

Kişinin hepatit virüsü ile karşılaşıp karşılaşmadığını ve karşılaştı ise vücudun buna karşı nasıl bir reaksiyon gösterdiğini anlamamıza yarayan çeşitli laboratuvar testleri mevcut. Yakın zamana kadar çoğu hekim, anti-TNF ya da diğer bağışıklık sistemini baskılayan ilaç başlayacağı hastalarına bu testlerden sadece 1 ya da 2 tanesini yaparak hastanın hepatit B durumu hakkında karar vermeye çalışıyordu. Romatolog olarak çoğunlukla yaptığımız uygulama eğer hastada “HBsAg” testi pozitif ise, hastayı gastroenteroloji uzmanına yönlendirerek uygun anti-viral tedavi almasını sağlamak, “anti-HBs” pozitif ise hastanın daha önceden virüsle karşılaşıp bağışıklık geliştirmiş olduğuna kanaat getirerek (doğal ya da aşılama yoluyla) herhangi bir girişimde bulunmamaktı.

Tayvanlı araştırmacılar (Dünyada hepatit B’ni en sık olarak görüldüğü ülkelerden biri)  tarafından yürütülen ve Annals of the Rheumatic Diseases’in Ekim 2011 sayısında yayınlanan bir çalışma ise yukarıda saydığımız testlere ek olarak “anti-HBc” testinin yapılmasının, bir şekilde gizli kalmış (diğer 2 test ile tanınamayan) Hepatit B hastalarını da ortaya çıkartarak bu hastaların uygun şekilde izlenmesi ve gerektiğinde anti-viral tedavi almasına yardımcı olabileceğini ortaya koydu.

Sonuç olarak, anti-TNF grubu ilaçlardan birisini kullanacak iseniz, bu ilaçlara başlamadan önce sizden şu üç testin (HBsAg, Anti-HBc, ve anti-HBs) istenmiş olduğundan emin olunuz.

haber kategorileri